İstanbul'un tartışmasız en dikkat çeken tarihi yapılarından birisidir Yerebatan Sarnıcı. Tarihi oldukça eskiye dayanmaktadır, şehrin su ihtiyacını karşılamak için M.Ö. 526*527 yılları arasında inşa edilmiştir. Konumunu, “Ayasofya’nın güneybatısında, Soğukçeşme Sokağında” şeklinde tarif etmek doğru olacaktır. Suyun içinden yükselen çok sayıdaki mermer ve bu mermerlerin oluşturduğu muazzam görüntü nedeni ile halk arasında Yerebatan Sarayı olarak adlandırılmıştır. Daha sonra ise Yerebatan Sarnıcı olarak anılmaya başlanmıştı. Sarnıcın üzerinde ilk yapıldığı zamanlarda bir bazilika olduğu için Bazilika Sarnıcı olarak da isimlendirilmiştir.
Yerebatan Sarnıcı, Bizans imparatoru olan I. Justinianus’ un emri ile yaptırılmıştır. Şehrin birinci ve ikinci tepesi arasında kalan bölgenin su ihtiyacını karşılamaktadır. Osmanlı’nın İstanbul’u fethetmesinin ardından Sarayburnu ve Bahçe Kapı dolaylarının su dağıtım merkezi olarak hizmet vermiştir. Daha sonra Osmanlı’nın kendi su dağıtım sistemini kurmasının ardından Yerebatan Sarnıcı kullanılmasa da şehrin bir simgesi olarak varlığını devam ettirdi. Günümüzde ise müze ve etkinlik mekanı olarak kullanılmaktadır.
Yerebatan Sarnıcı hakkında ortaya pek çok efsane uydurulmuştur. Bizans İmparatorluğunun dünyanın sıfır noktası olarak kabul ettiği Milyon Taşının hemen yanında yer almaktadır. Mitolojik unsurları da içerisinde bulunduran Yerebatan Sarnıcında Medusa’nın başı ters bir şekilde bulunmaktadır. Medusa, Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çeviren ve yılan saçları olan bir karakter olarak karşımıza çıkar. Argoslu Perseus, Medusa’nın başını kesmiş ve daha sonrasında pek çok savaşı bu sayede kazanmıştır. Efsanye göre ona bakanı taşa çevirmemesi için de heykelleri ters yapılmaktadır.
Yerebatan Sarnıcının ilk defa ölçüleri I. Dünya Savaşı döneminde Eckhard Unger isimli Alman bir arkeolog tarafından 138 x 64,6 m şeklinde ölçülmüştür. Ortalama 100 bin ton su depolama kapasitesine sahip olduğu düşünülmektedir.